9 Kasım 2014 Pazar

Yeniden yayındayız...


Aradan 2 yıldan fazla geçmiş, ülke Cumhuriyet tarihinin en baskıcı ve en gaddar yönetiminin sebep olduğu yüzlerce halk/terör olayına maruz kalmış; güneydoğu, komşularımızın artık kim olduğu belirlenmeyecek kadar karmaşık bir politikanın pençesine düşmüş, bloglar yerini blogdan daha çok takip edilen ve dolaşıma daha müsait Twitter'a bırakmış ve ben de o zamandan beri tek satır yazı eklememişim. Biraz pas temizleme zamanı geldi.

Evime 1km mesafedeki Validebağ Korusunu yeşil düşmanlarından korumak için sonbaharın ilk ayazlarında ve bitmek bilmeyen sağanaklarında dahi nöbet tutan insanlar iş makinalarının gazabına uğradı. "Belki arabada beklersek uzaklaştıramazlar" diye çözüm ürettikleri anda düşman koruyu fethetmek için ne kadar hırslı olduğunu trafikten çekici çağırarak , insanları arabalarının içindeyken oradan çekerek gösterdi. Ortadan "yeşile dokunamazsınız!" diyen mahkeme kararına rağmen, toplum düzenini sağlamakla görevli polisler , bu doğa düşmanlarına destek olmayı seçtiler, orada 3 kuşaktır yaşayanları görmezden gelerek. Nasıl olsa padişaha bağlılığını göstermesi orada yaşayanlar ve onların çocukları ve gelecek nesillerden çok daha önemliydi.

Bu arada padişah da padişahlığını resmen ilan etmesine ramak kala hedefinin ne kadar arkasında durduğunu kendisine, üstelik henüz devletin komuta kademesinin en üst makamına seçilmeden bir saray yaptırmıştı bile. Yine bir başka doğal nimeti hiç ederek. AOÇ gibi Ankara'nın çevresinden dolaşacakken bile şehre girme nedenimiz olan bu cumhuriyet mirasını dahi gözünü kırpmadan talan etti haşmetmeabımız. Kendi gösteriş merakı ile diğer devletlere korku salacağını düşünürken ülkenin kişi başı milli gelirini ve asgari ücretliyi tabi ki düşünmedi, ve uluslararası yayın organlarınca alay konusu oldu. 1.400.000.000 liralık maliyetiyle ilgili endişelerimizi dile getirince de "o saray zaten hepimizin" yanıtını aldık. Hepimizin olan saray için içimizden birine dahi görüş sorulmamasına ve adına AkSaray gibi çakma bir isim konulmasına rağmen. Ülke geleceği için önlem almak için debelendikçe , herşeyi daha da berbat eden bir girdaba doğru sürükleniyoruz.

Önlem alamadığımız yerlerde işler zaten konuşmaya bile dilimizin varmadığı, birkaç kelam etmeye çalışırken bu kez göz yaşlarımızı durduramadığımız konular sıralanıyor. 2 yıl içinde toprak altında ailesini geçindirmeye çalışan 400 küsur kişiyi , sırf önlem alınmasına izin verilmediği için kaybettik. Olayın failleri gün gibi ortada olmasına rağmen yüzsüzce, utanmadan, insan hayatının değerini çalıştığı derinliğin de dibine sokan bürokratların ve politikacıları izlemek ve dinlemek zorunda bırakıldık. Ve tabii ki gözü iktidarın yanında olma hırsı bürümüş ak-sempatizanların çirkin komplo teorilerine de.

Hayatı tüm bu karamsarlıkların içinde yaşamayalım biraz havamız değişsin diye çocukluktan bu yana tutkumuz olan futbola bağlanmak istiyoruz ona da müsaade etmiyorlar. PassoLig diye bir icat çıkardılar. Hem stada gitmek için her türlü kişisel bilgimizle fişlenmek durumunda kalıyoruz, hem de iktidar yandaşlarına para kazandırmış oluyoruz. Buna karşı durup , sisteme boyun eğmediğimiz için tüm zamanların en düşük ortalamalı tribünlerini televizyondan izlemiş oluyoruz. Saha dışında yöneticilerin tutumları hali hazırda fikir ve sosyal bakımdan bölünmeye doğru giden halkı daha da kışkırtıcı daha da uzlaşmaz yönde provoke ediyor. Gezinin İstanbul United ütopyasının neden imkansız olduğunu gösterircesine...

Çocukluktan bu yana , her bir arada gördüğümde içimi ısıtan renklerin temsilcisi olan takımın başkanı hem iktidarın sahibini eleştiriyor, ona karşı dik duruyor hem de aynı şeyleri "cumhuriyet" olarak nitelendirdiği kendi taraftarlarına yaşatıyor. Hiç bir eleştiriyi kabullenmiyor, her farklı görüşü sindirmeye çalışıyor, tribündeki taraftarı elinde mikrofon alarak azarlıyor, kulübü başarıya götürmüş teknik adamı tek kalemde ve çok çirkin beyanatlarla istifaya zorluyor ve en kötüsünü de dün itibariyle bize yaşatıp para verip kombine almış kişileri, sırf kendisi aleyhinde tezahürat ettiler diye maça aldırmıyor. Üstelik aynı grup kendini hapisteyken ve hastaneyken işini,gücünü,ailesini bırakıp desteğe gelmişken.

Neresinden tutsak elimizde kalan bu ülkede artık hiç haber seyretmek istemiyor, hiç gazete almıyor ve ülke gündemini hiç takip etmek istemiyorum. Sistem muktedirlerinin de benden istediği şey bu sanırım. Ya bu şekilde kabullenmek ya da bu ülkeden çekip gitmek.
Bir an önce toparlanmam lazım.